Biyoteknoloji, belki 1919 yılında Karl Ereky tarafından ortaya atılmasa daha sonraki yıllarda mutlaka bir başkası tarafından kullanılacak bir kelimeydi. Günümüzde geldiğimiz noktada, canlılığın hala tam olarak çözülememiş olmasına rağmen, her alanda değişik uygulamalarla karşımıza çıkan bu kelime; yediğimiz etten, içtiğimiz biraya kadar gözümüzün önünde olduğu kadar; genetik hastalıkalrın tedavisinden, gen terapisi denilen genetik tedaviye kadar belki de bize “şimdilik” uzak bir kavram.
Aslında bir mühendis olan Ereky’e göre biyoteknoloji işlenmemiş maddelerin biyolojik olarak toplum hizmeti için geliştirilmesidir. Biyoteknoloji olarak isimlendirdiği yaklaşımı ile Ereky Macaristan’da Gıda Bakanlığı yaptığı dönemde, domuzların yetiştirilmesi ve işlenmesi ile ilgili önemli atılımlar yapmıştır.
Başta da dediğimiz gibi, yediğimiz etten gen terapisine kadar pek çok şeyi biyoteknolojinin içinde görmekteyiz. Ereky’nin yaklaşımından sonra artan araştırmalar, DNA’nın keşfedilmesi ve moleküler yöntemlerin geliştirilmesi ile biyoteknoloji modern halini almıştır. Günümüzde Modern biyoteknoloji olarak adlandırdığımız bu alan için Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Konvansiyonu şöyle bir tanım yapmıştır :
“Ürünlerin ya da süreçlerin üretimi veya modifikasyonu için biyolojik sistemlerin veya canlı organizmaların kullanıldığı teknolojik uygulamalar”
